Nev Ankara, senenin ilk sergisinde ziyaretçilerini Onur Kılıç'ın Yeniden Dönen Rüzgar adlı sergisiyle buluşturuyor. 13 Ocak - 10 Şubat 2024 tarihleri arasında ziyarete açık olacak sergi vesilesiyle sanatçı ile çalışma pratiği, üretimleri ve hayallerini şekillendiren şeyler hakkında konuştuk.
Editör: Merve Akar Gün
Bir şeyler havaya uçtuğu an
I built my soul a lordly pleasure-house,
Wherein at ease for aye to dwell.
I said, "O Soul, make merry and carouse,
Dear soul, for all is well.” - The Palace of Art, Alfred Tennyson
İsa havarilerine hakiki olun demişti. Çünkü, hakikatin onları özgür kılacağını düşünüyordu. Hakikat güzele dokunmaksa, güzellik hakikate dokunmaktı. Birinin diğerininin varlığına duyduğu yakınlıktan çok, biri olmadan diğeri olamamaktı. Ama evet, bir yandan da çok basit bir denklemde, güzel olmanın özgür olmaya vasıta olduğu bir yakınlıktı.
İşler arasında dolaştığınızda zengin bir yalnızlıkla sarılıp sarmalanıyorsunuz. Sanatçının ruhu, sanatçı olmasından öte insani eylemlere doğru ilerliyor. Yüksek bir yerden aşağı zıplayış var bu işlerde. Düşeceğiniz yer büyük bir vadi. İster birilerini sevin, ister mekânın içinde sallanan kendiliğinizi. Bulunduğunuz bu noktada sevmek, mekânı kabul etmekten ziyade parçası olduğunuz bir nesneler dünyasında sandalyenin sağında mı solunda mı olacağınızı işlevsel hale getiriyor.
Tennyson’ın şiiri, metnin başındaki bu dizelerinden sonra, sarayda bulunan hoş vazolar, altın fıskiyeler, heykeller ve bir yığın işle devam eder gider. Ama ruh bu güzelliğin içinde yaşayamaz. Orada yaşarsa fazla yalnızlaşacağından ve bencilleşeceğinden korkar. Onur Kılıç’ın açtığı dehlizlerde dolaşmak hakiki olmayan bir zamanın içinde hakiki bir mekânı aramak ya da bunun tam aksi gibi. Saptadığınız şey bir dahaki sefere göz göze gelmeyeceğiniz bir unutma ve bundan duyduğunuz haz haline derinden temas ediyor. Unuttuğunuzda, hatırlama potansiyeli orada bir yerde. Derinde ama yüzeye yakın. Sanatçıyla çalışma pratiğine, üretimlerine, hayalleri ya da rüyalarını şekillendiren şeylere dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Bir tarafta çok ticari bir iş yapıyorsun. Sipariş usulü çalışıyorsun. Diğer tarafta ise bu siparişlerin çok ötesindeki işler var. Bu ikisi arasında çalışma pratiğini nasıl bölebiliyorsun?
Ben aslında işin ticari kısmına şu amaçla girdim: Sipariş resimlerin satıldığı sitelere işler üreteyim ve resim giderlerimi, kiramı, kısacası temel yaşam ihtiyaçlarımı gidereyim. Yani boya parasını yine resim yaparak çıkarayım. Başta tamamen kazanç odaklıydı. İnsanların hoşuna gidecek şeyleri bir deneme-yanılma usulü o platformlara yükledim. Sonrasında insanlar yaptığım işleri sevmeye başladı ve ardından sipariş üzerine kediler yapmaya başladım. O kedileri yaptıktan sonra aslında kedilerle ve kedi figürüyle ilgilenmeye başladım. Çünkü, insanlar kedilerinin fotoğraflarını atıyorlardı ve ben sürekli onları çiziyordum. Kediler üzerine yaptığım siparişler benim işlerime de akmaya başladı.
Ama hiç bir zaman doğrudan ele almıyorsun. Resimlerini belirli bir çerçeveye ya da bir satır arasına iliştirmek çok zor. Bir sanatçı olarak, sanatçının ziyaretçisine açtığı kapı doğrudan bir anahtarla gelmiyor.
Resme başlarken bir plan üzerinden ilerlemiyorum. Bazı notlar alıyorum, onlar kafamda oluyor. Fakat bir kez boyayı palete sıktıktan sonra, etrafımda olan şeyler buharlaşıyor ve orada tamamen sezgisel bir ilerleme başlıyor. Bazen takıntılarım üzerine gidiyorum. O yüzden ben de söylediğin şeye katılıyorum. Geri çekilip baktığımda gördüğüm şey soyut mu, yoksa figüratif mi?
1. Onur Kılıç, Karşılaşma, 2023, Tuval üzerine yağlı boya, 154x140 cm
2. Onur Kılıç, İsimsiz, 2023, Kağıt üzerine yağlı boya, 36x30 cm
3. Onur Kılıç, Ekin, 2023, Kağıt üzerine yağlı boya, 80x70 cm
Çok not alır mısın?
Çok not almıyorum. Aklıma zaman zaman bir fikir geliyor. Resmi yaparken bu başka bir fikri getiriyor. ‘Tamam o zaman bununla bir sonraki resimde, bu konuyla işim bittikten sonra ilgilenirim’ diyerek aklımın bir köşesinde bırakıyorum. Bir vakit sonra oraya yeniden dönüyorum. Konular konuları açıyor diyebilirim.
Açılan sekmeleri kapatmak zor olmuyor mu?
Koptuğum ve aslında kaybolduğum çok fazla zaman oluyor, resmin sınırları içinde.
İstediğin bir şey mi peki bu?
Bilinmez çok fazla yer var, zenginlikler de öyle. Kendi içime giriyorum ve o iç boyutlarda sürekli geziniyorum. Bazen kendi sırlarımla, iç dünyamla karşı karşıya gelebiliyorum. Hiç hesapta olmayan karşılaşmalar gerçekleşiyor. Bu durum, yani kendiliğinden bir şeylerin oluşması hoşuma gidiyor. Ama buna isteyerek ya da bilerek başlamıyorum. Resim yapmayla başlıyorum ve resim beni bir yere götürüyor zaten. Heyecanlı kısmı da burası. Şu sıra dokuyla çok uğraşıyorum. Resimde dokuyu ve zemini oluşturduktan sonra geriye kalan şeyler kendi yerini buluyor zaten. Resmin içine çok girdiğim noktalarda, özellikle son zamanlarda bazı rüyalar görüyorum. Rüyadayım ve yuvarlak bir zemin var. Dokuyu görüyorum. Bir şeyler bilinçaltımda da devam ediyor sanki.
Resminde o dokuyu aradığını söyleyebilir miyiz o halde?
Ben kendi resmimle ilgili emekliyorum diyebilirim aslında. Çocukluğumdan bu yana resim yapmadığım bir gün olmadı. Bu süreç resme yaklaşma şeklini çok değiştiriyor. Teknik çok değişiyor. Bazen silerek resim yapıyorum, bazen bambaşka bir metod.
Bozulma var.
Bozulma var ve kimi zaman resim kapanıyor. Öyle bir yere gidiyor. Çünkü, yaklaşım başkalaşıyor. Serinin artık sona yaklaştığını düşündüğüm zamanlarda, yüzey ve dokuyla ilgili şeyler daha da dikkatimi çekmeye başlıyor. Morandi’ye beni bu kadar çeken ne? Baktığımız zaman, resmi ilk elden nesnelerle ilgili. Onu izlemek çok keyifli. Ama beni esas etkileyen şey, o nesnelerdeki ten rengi. Bunu fark edip yeniden dönüp boyayı zemine sıktığım zaman artık elimle yapmaya başlıyorum mesela. Bir anda yaklaşımım değişiyor.
İşlerin, bir noktaya asıp sürekli izleyebileceğimiz işler değil. Dönüp yeniden bakmak gerekiyor. ‘Resim kapanıyor’ demiştin. Nesneler dünyasını bir kutuya, bir yere, bir zemine sıkıştırıyorsun. O kapanmanın da -asla biten bir şey değil tabii- senin için sona erdiği bir aralık var mı?
Bir şeyler havaya uçtuğunda bu bitmişliği hissediyorum. İşleri parçalara böldüğüm zaman resmin içindeki o şey her neyse onun özüne gitmeye çalışıyorum. Bunu yapabildiğim zaman, o iş başka bir boyuta geçiyor benim için. Soyutla somut arasında bir boşlukta kalakalıyor. Sınırda duruyor aslında.
Sergi 13 Ocak - 10 Şubat 2024 tarihleri arasında Ankara’da bulunan Galeri Nev'de ziyarete açıktı.
Bu söyleşi ilk olarak Ocak - Şubat 2024 tarihinde Art Unlimited dergisinin 79. sayısında yayımlanmıştır.
Comments