Başka Bir Yerde Sekiz Dakika Üç Saniye sergisi 8 Ekim’e kadar Ankara’da bulunan Fikret Otyam Sanat Merkezi’nde izleyiciyle buluşuyor. Selektör kolektifinden sekiz sanatçının üretimlerini bir araya getiren sergideki işleri birbiriyle kurdukları ilişki üzerinden ele aldık
Ankara’da bulunan Fikret Otyam Sanat Merkezi’nde açılan Başka Bir Yerde Sekiz Dakika Üç Saniye yeni sezonun ilk sergilerinden biri. 8 Eylül - 8 Ekim arasında ziyarete açık olacak sergi, Ankara merkezli Selektör kolektifinden sekiz sanatçının işlerine yer veriyor. İşlerin mekânla kurduğu ilişki, mekânın kapsamı ve hatta galerinin bulunduğu merkez itibariyle konumlandığı yer, sergiyi bir karma sergi olmaktan öte ayrımını zor saptayacağımız bir lokomotif ilişkisine doğru götürüyor.
Sanatçıların ürettiği işler sözü söyleyen ve onu dinleyenlerden ziyade sözü söyleyenin kim ya da ne olduğuna dair bir dolaşıklık yaratıyor. Mekân bu noktada fiziksel bağlamından koparak zamanı bir bitiş ve başlangıç aksında sürdüren bir aracı olmak yerine içinden geçen şeyler için bir hatırlatıcı vazifesi görmeye başlıyor. Kabarma, geri çekilmenin bir habercisi olacağı gibi kanatlanma bazen beklenenin aksine yuvaya dönüştür. Galerinin bahçesine taşan, günün her saatinde başka bir gözle karşı karşıya geldiğiniz yerleştirmeler -bir yandan her biri sergideki sanatçıların bedenlerinden bir kalıp- Lilliput diyarına giren Gulliver gibi kendinizi “tanrılaşmış” hissetmenize vesile olabilir. Gerçek -buradaki gerçek hakiki olan- olmayan ancak toplumun mükemmelleştirilmiş bir versiyonunu temsil eden örüntüler dünyasına açılan heterotopya, bir galeri mekânı içinde kendine yer buluyor. Çoklu zamanın içinde var olan bir alan olarak sergi mekânı izole edilmiş, bir yandan zamanın dışında ama bir yandan içindekileri de koruyan, onların dışarısıyla iletişimini kesen -buna bir yıkım ya da tahribat da dahil- bir yerde duruyor.
Sergi kapalı ve açık olmak üzere mekâna iki koldan dağılıyor. Kolektifin ürettiği işlerin tamamı bahçede ve galerinin alt katında. Mekânın içinde kolektiften sekiz sanatçının kişisel işleri yer alıyor. Sanatçı artık bir yerin ya da mekânın otoristesinden, tesis ettiği yerden, varlığına işaret eden bir kara parçasından yoksundur. Kendini bir zaman eksik hissederken, bir zaman tersine fazlalıkmış gibi hissediyordur. Yasir Yurtoğlu’nun projeksiyon, hamur ve oyuncaktan oluşan video yerleştirmesi Me Going to Hell? When? Cook! bir imkânsızlar bütününde soluğu bir köşede alırken, Perfin Hozatlıoğlu’nun Öperim Gözlerinden künyeli mdf üzeri yerleştirme işi aynı darboğazı bir geçiş olarak kullanıyordur. Burada Foucault’nun heterotopyasının sağladığı rahat ve konforlu zemini paralel bir okumayla Deleuze’un sırtına yüklemek ve bu seyahate bir miktar onunla devam etmek çok mümkün. “Bir imkânsızlıklar bütünü yaratıcısının soluğunu tıkamıyorsa, o bir yaratıcı değildir.” der. Ama aynı zamanda aynı darboğazın bir geçiş olduğunu da söyler. Düşünürün anlam örüntüsünü araladığı şey muğlak olmasının yanında kesişme alanlarına göz kırpar ama asla net bir zemine oturmaz.
Perfin Hozatlıoğlu’nun işi mekânın içinde bir sürpriz gibidir. Üretici kendi topluluğunun sınırlarında bir yerdedir. Bakıldığında mekânın içinde gibidir ama yapısı ve üretildiği malzeme itibariyle dışardan taştığı şeyin ne devamı ne değildir. Bu konum onu başka bir potansiyel topluluğu ortaya çıkarmak, başka bir bilincin ve başka bir mekânın sınırlarını çizmek üzere daha yeterli hale getirir. Düş kurmak çağrışımlar serisidir. Olmak istemediğiniz ama olmanızın makul karşılandığı bir yere taşır sizi. Sadece hayalle değil gideceğiniz rota için bir belirleyici olur.
Mekânsızlık bir ağrı olarak değil, bütün imkânlar ve imkânsızlar arasında yolu açan bir şeydir. Hasan Doğan Yılmaz’ın işi de mekânın bir duvarında oturup soluklanacağınız bir köşe verir. Yersizlik şimdi bir yakınma konusu olmaktan çıkıp artık bir deney aracına dönüşmemiştir diyebilir miyiz? “Kabul etmek” (favour) rahatlatıcı bir iç çekmek için yeterli midir? Acı dolu bir süreç ya da iç açıcı olmayan bir geçmiş olumsuz bir hayatı hayat yokluğundan, yetersizlikten çıkarıp onu olumlu bir şeye hayat çıkarma gücüne dönüştürebilir mi? “Deneyim” pekâla yanlış anlaşılmış, üstü olumlu şeylerle yığılmış ve zaman içinde rahatlatıcı bir şeye evrilmiştir.
Metnin en başında dile getirdiğimiz dolaşıklık meselesine bir son dönüş yapmak gerekiyor. Soluğun içinde başka soluklar vardır. Pasolini'nin kamerayla karakter arasında kurduğu bakış açılarının iç içe geçtiği bir “ikili varoluş” vardır. Anlatıcı ile anlatılan arasında bir açı farkı oluşur ve yeni bir yaratı süreci olmasının yanında sonradan gelenin selam verip geçip gitmesinden çok daha fazlasıdır.
*Sergi 8 Eylül - 8 Ekim 2023 tarihleri arasında Ankara’da bulunan Fikret Otyam Sanat Merkezi'nde ziyarete açıktı.
Bu makale ilk olarak 27 Eylül 2023 tarihinde unlimitedrag.com adresinde yayınlanmıştır.
Comments