top of page
Writer's pictureZekican Sarısoy

Klişelerden uzak karakterleriyle Paul Mescal

Normal People 2020 başlarında ekranlarda belirdiğinde, başrolündeki iki oyuncusunun bu denli parlayacağı kimin aklına gelirdi… Sally Rooney’nin harika romanından ekrana sıçrayan bu iş içinde oyunculardan Paul Mescal dizinin birinci bölümünde sahada ilk golü atan bir karakterken, dizinin son bölümünde artık konuşmakta zorlanan bir edebiyatçıyı canlandırıyor. Oyuncunun oldukça genç sayılabilecek filmografisinde girdiği çıktığı her iş katmanlar arasında derinleştikçe derinleşiyor. Charlotte Wells’in baş döndürücü ilk uzun metrajlı filmi Aftersun’da ise Mescal, bu savunmasızlık katmanlarını 11 yaşındaki kızıyla çıktığı bir yolculukta sıraya diziyor. Abartılı bir oyunculuk değil; yanındaki diğer oyunculara alan açan, hikayelerin aradığı taze bir nefes. Zaten oyuncunun senaryo tercihlerine bakınca gözlerden kalp çıkan emojiler atmamak elde değil.



Hadi üzerinde insanlar varken halıyı çekelim. Erkeklik çeşitli kalıplara girebilen, denenebilen, sıkılıp çıkarılabilen ya da hiç denenmek istenmeyen bir şey olması gerekirken geride bıraktığımız yüzyıl -kibarlık oldu aslında hâlâ- çeşitli erkeklik kodlarıyla çevrili bir düzenin içinde o kıyafetin asla değiştirilmediği bir anlayışla yaşıyoruz. Koktu artık o kıyafet. Üstelik çok sıkıcısınız arkadaşlar. Sizinle konuşmak ya da size maruz kalmak tüplü televizyona streaming uygulaması yüklemeye çalışmak gibi. Ama günümüzde canımız The Weeknd, Harry Styles, Tom Holland, Timothée Chalamet ve Paul Mescal gibi isimlerin bir ‘life style’ olarak değil de hakikaten o an ne düşündüğünü söylemesi, giymesi, çıkarması, hissettiklerini dile getirmesi ve güne öyle olduğu yerden devam etmesi erkekliğin bir maskülenlik üzerine inşasının olasılıkları ne denli tıkadığını gözler önüne seriyor. Tersten okursak feminenlik de sanki öyle bir şey değil. Yukarıda saydığımız bu isimler içinde Paul Mescal kaç zamandır radarımızda ve tek bir audition’ın ardından kendisini hızlıca Normal People setinde bulan bir oyuncu. İlk izlediğimden beri bir sonraki işlerini merak eder hale geldim. BBC’nin Sally Rooney’nin kitabından rüya gibi uyarladığı dizide Connell karakterine hayat verdiğinden beri oyuncu için bir şeylerin artık eskisi gibi olmadığı aşikar.


Paul Mescal’ın inanılmaz utangaç olduğunu çeşitli yerlere verdiği söyleşilerden biliyoruz. Ayrıca sosyal medyadan da nefret ediyor ve asla alışamayacağı bir ortam olacağını düşünüyor. Ünlülerle dolaşmaktan da aynı ölçüde haz etmiyor. Dolayısıyla Normal People’ın gördüğü ilgiyi düşününce, oyuncu için aslında her anlamda bir dönüm noktası ve harika bir ilk basamak. Sally Rooney’nin açtığı yola -kesinlikle büyük bir şans- her fırsatta teşekkürlerini ileten Mescal, rolün oyunculuk kariyeri için ona kazandırdıklarının oldukça farkında.


Öte yandan dizinin çıkış tarihinin 2020 Nisan ayına gelmesi herkesin büyük bir belirsizlikle evlere kapandığı bir dönemde, bahar dönemi prömiyer yapan projeler için bir anlamda ilginin onların üzerine yoğunlaştığı bir süreç oldu. Bazı günler dikkati toplamak ve bir şeylere yoğunlaşmak zor olsa da ekrandan o dönem izlediğimiz şeylerin hatırı sayılır ölçüde garip bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Normal şartlarda ben sinema perdesi dışında izlediğim şeyleri çok hızlı unutuyorum. Burada dijital mi, geleneksel mi tartışmasında asla değilim. Kastettiğim şey fazla iyimser gelmekle birlikte pandeminin ilk döneminde izlediğim, tükettiğim, okuduğum, konuştuğum şeylerin o dönemi atlatmak için beni fazlaca mutlu ettiği. Halka açık olmayan bir istikrar, sürdürme hali vardı. İyi olan şeyler ve kötü olan şeyler vardı ama esas düşündüren şey buradan çıkmak mümkün olacaksa yanımızda neler götüreceğimizdi. Televizyondan bize doğru gelenler ve o dönem bittikten sonra hâlâ iyi hatırladığımız isimler, işler, hikayeler var. I May Destroy You (2020) gibi bir güzelliğe “iyi ki!” demek dışında aklıma bir şey gelmiyor örneğin. Paul Mescal’ı hâlâ aynı heyecanla takip ediyorum. Kötü bir oyuncu değilmiş. Taş oluruz.



Fırsat verilen ve aşırı olmayan bir oyunculuk


Paul Mescal’ın Normal People’dan sonraki kariyeri ve aslında şimdi geldiği nokta o yıllarda okulu bırakmaya yakın olduğu dönemdekinden çok uzak. Oyuncuyu özellikle o yıllarda bırakmaya iten kararda etkili olan ana neden kendisiyle ve oyuncu olma haliyle mücadelesi. O tarihlere denk düşen pandemi süreci ise herkesin eşitlendiği bir zemin yaratıyor aslında; oyuncunun iç suikastçısını alt etmesi ve potansiyelini göstermesi için bir şans gibi beliriyor. Mescal, böyle düşünmesinde ve böyle hissetmesinde esas nedenin, onun gibi geçmişlere sahip insanların oyunculukta nadiren başarılı olması gibi varsayım olduğunu Flaunt Magazine ile yaptığı söyleşide söylüyor.


Mescal, işçi sınıfı bir aileden geliyor: Annesi bir polis memuru, babası ise bir öğretmen ve aynı zamanda yarı zamanlı bir aktör. Başlangıçta oyuncunun bu denli tereddüt etmesinde etken mesele bu kariyerde mali açıdan bir insanın ne kadar mücadele edebileceği. Sanatçının sinema ve televizyon kariyerine bu kadar eğilirken bir yandan sahne sanatlarına devam ettiğini belirtmekte fayda var. Mescal’ın takip eden işlerini düşününce belirli bir tiplemenin üzerine yapışma hali olduğunu düşünmek çok olası. Yılın çok sevdiğim işlerinden Charlotte Wells’in yönetmenliğini yaptığı bir ilk film olan Aftersun’a biraz dadanalım mesela. Genç ve yoksul bir baba karakterini, Calum’ı, canlandırıyor burada Paul Mescal. Karakter tipik bir baba değil, baba-kız çocuk ilişkisi hiç değil. Kız çocuklara dair kırmızı çizgimiz var; zaten o noktada biterdi bizim için. Erkek karakterlere verilen rolleri düşünelim örneğin. Heyecanına yenik düşen genç erkek karakterler. Karmaşası az, uçarı kaçarı, istediğini elde eden yoksa öfkelenen, rahatsız edici şekilde flörtöz (sanki tek meziyeti buymuş gibi) aldatmaya meyilli ama hiçbir şey umrunda değil, ‘cool’ -tartışmalı- yani ben demezdim… Sizi bilemem, tereyağı bal derseniz anlarım. Ya da kaderimin yazıldığı gün. Bütün bu stereotiplerin ötesine çıkan bir baba figürü dolayısıyla beni heyecanlandırıyor. Duyguları var, karmaşası var, kaçmak istediği anlar var, sahip oldukları ya da olamadıkları var. Kısacası arzu edilen, ‘need for speed’ bir genç erkekten ziyade daha kanlı canlı üzerine bir olay örgüsü kurulabilecek bir karakter izliyoruz Aftersun ile.



Duygularını ve sevgisini paylaşmak istiyor Calum. Ama bunun için yeterliliği yok. Kırgınlığı var ama çok kısa olan o mutluluk anını bölmek istemiyor. Yönetmenin ve o şahane ekibin çok minimal bir hikayeyi böylesine katmanlı bir biçimde sunmadaki hüneri bir yana Mescal, bir baba karakterinin içine girdiği bu hikayede kamusal olan ile özel olan arasındaki o ince halleri ustaca gösteriyor. Maggie Gyllenhaal’un yönetmenliğini yaptığı Lost Daughter (2021); Tobias Beer ile Lisa McGee’nin yaratıcısı olduğu mini-dizi The Deceived (2020) ve Saela Davis ve Anna Rose Holmer’ın yönetmenliğini yaptığı God’s Creatures (2022), Paul Mescal’ın Aftersun öncesi yer aldığı yapımlar. Bunlar içinde özellikle God’s Creatures’ta canlandırdığı karakter bütün bunların tam tersi nitelikte. Connell, Calum, Sean, hatta Will sevimli ve empati kurması kolay bir karakterken Brian, tecavüzle suçlanan ve olay mahaline dönen bir karakter. O kafaya girmenin ve o rolü bu deneyimlerin arkasından üstlenmenin oldukça zor olduğu bir rol. Bir oyuncu içine gireceği rol eğer böyleyse nasıl bir bağ kurabilir? Motivasyonu ne olur? Connell ya da Calum için ne zorlayıcı bir an. Karakterini yargılayamazsın. Onu yapacak kişi izleyici olur.


Mescal’ın serüveninde bu rol nerede duruyor daha mı güçlü kesinlikle hayır. Ancak takdir edilmesi gereken şey izleyicide oluşan -ben bunlardan biriyim- naif ve eğmesi bükmesi kolay karakter perdesinin bir an önce havalanması. Hayal kırıklığına uğrayabiliriz; nasıl yani olabiliriz ama performansın başka bir şeye dönüşmesi, evrilmesi işte o enfes bir haz! Karakterlerin olay örgüsünü ilerletmek için bir şeyler söylemesi ya da yapması değil; sadece söylemesi gerekenleri söylemesi, yapması gerekenleri yapması kısacası karakterin doğasının itekleyici güç olması kesinlikle izlediğimiz karakterleri parlatan bir şey. Paul Mescal’i ve eğip, büktüğü ve çok hoşumuza giden erkekleri daha konuşacağız sanki; içime doğdu.

 

Bu söyleşi ilk olarak 24 Kasım 2022 tarihinde dadanizm.com adresinde yayınlanmıştır.

0 views

ความคิดเห็น


ปิดการแสดงความคิดเห็น
bottom of page