top of page
Writer's pictureZekican Sarısoy

Söyleşi: Dimitris Sotakis

Updated: Oct 1


Çağdaş Yunan edebiyatının önemli yazarlarından Dimitris Sotakis ile yazarlık süreci üzerine merak ettiklerimizi konuştuk.


“Kendin Olmak Kolay Bir Şey Değil”

Yunan Yeni Dalgasına duyduğum sevginin bir benzerini çağdaş edebiyatına da çokça duyuyorum. Dimitris Sotakis aklını, kalbini, varoluşunu sevdiğim bir yazar. İyi ki var, iyi ki yazıyor dediklerimizden. Edebiyat üzerine bir yazarla konuşmak hâlihazırda zorken, yazılmış işler üzerine konuşmak tahmin edersiniz epey zor oluyor. Sotakis uzun zamandır söyleşi yapmak, aklının nüvelerinden ya da köşelerinden ufak da olsa bir şeyler çıkarmak için konuşmak istediğim bir yazardı. Bir şeyleri anlamak ya da uygun kaideye yerleştirmek için değil; aksine çıkmaz sokaklar sayısını daha da çoğaltmak ve bunun güzelliğini yaşamak için. Yazarın dünyasında minicik anlar kendi köşesinde serilip serpiliyor. Zaman zaman aklın doğasına aykırı biçimde kendi yolculuğuna başlıyor. Karmaşanın kendiliğini kucakladığınız Soluğun Mucizesi ya da sınırsızlığın sınırlarında dolaştığınız Büyük Hizmetkar sanki benzer malzemelere sahipmiş hissiyatı yaratsa da birbirlerine selam vermenin ötesinde bambaşka dünyalara açılıyor. Yazarın her bir hikâyesi duygularınızla değil de duyguların yerleşikliği ile oynuyor. Yarım Kalp’e geldiğinizde hep arzu edilen sakinliğin saadetini sürmeniz uzun sürmüyor. Sakinliğin kendisi problem bir şeye dönüşüyor. Müthiş bir kara mizah var. Her şey her şeyle alay ediyor gibi. Bir koltuğun kendi varoluşu içinde masaya ya da pencereye muzip bir bakış attığına şahit olmuyorsunuz belki ama bunu hissediyorsunuz.


Okur için bir not: Bu söyleşi bitmiş bir söyleşi değil. Yani bir noktası yok. Bu bakış açısıyla okumanızı rica ederim. Sevgili Dimitris ile konuşmaya muhtemelen başka zaman ve yerlerde devam edeceğiz.


Hikâyelerinizdeki karakter yaratım süreciyle başlamak istiyorum. Sizin için nerede ve nasıl başlıyor?

Öncelikle benim hikâyelerimde hep karakterler ana merkezde. İlk başlarda hep bir karakter var. Genelde bu bir kişi olur ve onun başına gelen şeyleri takip ederiz. Bu karakterin kendisi bir motif gibidir. Beni takip eden, benden izler taşıyan bir karakter. Ama bir yandan benim yanımda geriye kalan dünyayı temsil eder. Ben ve geride kalan dünya. Başlamak için bir nedeni vardır. Çatışması, karşı durduğu şeyler, durmak ya da devam etmek istediği şeyler. Hikâyelerimdeki ikinci element bu: Kuklalar var. İkincil karakterler bir nevi yönettiğim kuklalar gibi oluyor. Esas zor olan şey ana karakterle çalışmak. Ana karakterin motivasyonu genelde yalnızlık oluyor.


​Ana karakteri oluştururken pek çok şey devreye giriyor. Yol üstünde kendini buluyor. Sonuç olarak ana karakterle çalışmak benim için çok rahat ve kolay. Çünkü onun malzemesini biliyor gibiyim. Genel olarak bütün karakterlerim bir şeyler yaşıyorlar ve mutluluk ulaşılması gereken bir yolculuğa dönüşüyor. Bir şeyleri feda etmeleri gerekiyor. Çok naifler, zekiler ve onları sevmemek için bir sebep yok. Onların gözünden bakınca hep bir nedeni var. Bu nedenle yaratım süreci karakter merkezinde çok rahat geçiyor. Esas zor olan hikâyenin geri kalanını uygun atmosfer ve ortamda tutmak.


Hikâyelerinizde çok fazla katman var. Karakterleri değil mekânları kastediyorum. Devamlılık gibi. Mekânlarla nasıl çalışıyorsunuz ve karakterler o mekânlarda nasıl var olabiliyor?

Grafik olarak düşünüyorum. Orada gerçekte neler oluyor? Bu aslında önemli değil. Kitaplarımın çoğunda mekân hep olayların dışında. Yani hikâyenin New York’ta geçmesi ya da Atina’da, İstanbul’da geçmesi önemini kaybediyor. Orada önemli olan hikâye mekânın ötesine nasıl geçiyor. Kendini nasıl var ediyor? Hikâyelerimdeki karakterleri aynı yerde ya da aynı mekânda tutmamaya gayret ediyorum. Evrensel bir anlayış ve bağ kurmaya çalışıyorum. Mekân hâliyle önemini kaybetmek zorunda kalıyor. Okuyucuların mekânla fazla bağlantı kurmasını istemiyorum aslında. Absürt bir durum ama soruyla bağlantı kurmaya çalışıyorum bir yandan. Bir yazar olmasaydım, bir okuyucuyum. Gerçeklikle çok fazla ilgilenen bir okuyucu değilim ama. Gerçeklik benim için çok sıkıcı. Bazen zevk verebilir, heyecan verebilir, görmek için heyecanlı olabilirsiniz ama gündelik hayatımızda çoğu şey olması gerektiği için oluyor. Bazen hepsi birer sıkıcı tekrarlar serisi. Edebiyat açısından düşündüğüm şey oradan nasıl çıkabilirim? Gerçeklikten. Kendi yarattığım dünyada bunu nasıl yaratabilirim? Nedeni bu aslında. Karakterler ve mekânlar için düşündüğüm şey. Onları sürekli aynı yerde tutmamaya çalışıyorum. Başladıkları ve geldikleri noktaya bakıyorum.


Bir yazar olarak gerçeklikle nasıl bir bağ kuruyorsunuz o hâlde?  

Gerçekten benimle ilk paylaştığınızda da üzerine düşündüğüm bir soru oldu. İlginç bir soru. Gerçeklik çok sıcak ve sert. Kendi yaşantıma baktığımda keyif almaya çalışıyorum. Gerçeklik içinden geçtiğim bir şey. Kendi hilelerin ya da sırların oluyor ve onları kullanıyorsun. Bazen tuzağa düşmüş gibi oluyoruz ama onunla mücadele de ediyoruz. Kalmaya devam ediyoruz. Oyun alanımızda bir yandan sosyal kurallar var. Bu kurallar bazen tam olarak kendimiz olmamızın önüne geçiyor. Bazen “umrumda değil sosyal kurallar” diyebilirsiniz. Ama kendinizi onunla mücadele ederken, çarpışırken bulabilirsiniz. Kendin olmak kolay bir şey değil. Ayağa kalkman ve ne istiyorsan onu yapman gerekiyor. Bundan hoşlanmıyorum çünkü biz özgür olmaya çalışıyoruz. Çok fazla insan adalet ve eşitlik için mücadele ediyor. Gerçeklik burada saklı oluyor.


Bütün kitaplarınız oldukça karmaşık yapılara sahip. Son kitabınız Misi Kardia’ya (Yarım Kalp, 2023) bakalım bir örnek olarak. Başladığınız ana pilotu bağlam içinde nasıl tuttunuz? 

Pratik olarak çok uzun yıllardır yazıyor olmam bir avantaj. Dokuyu anlamanız ve hikâyeyi kurmanız kolaylaşıyor. Ama benim durumumda bir hikâyeye başladığımda her zaman o hikâye zaten hazır ve aslında yazılmış oluyor. “Şimdi ne yapacağım?” ya da “Bunu nasıl ele almalıyım?” gibi bir sürecim olmuyor. Hikâye buraya gitsin, karakter şurada dursun gibi şeyler olmuyor. Anlattığım ya da anlatacağım hikâyenin her şeyi hazırda duruyor. Son paragrafı bile belli. Peki ben ne yapıyorum? Üzerinde çalışmaya başlıyorum. Sadece yazıyorum. Benim için o yüzden bir hikâyeyi bağlam içinde tutmak zor olmuyor. Zaten hazır bir oyun alanı içinde oynuyorum. Hikâyeyi ayağa kaldırırken en zor olan şey benim için başladığım yerle geldiği yer arasındaki farkları görmek. Hepsi kafamın içinde birbiriyle bağlantılı. Hikâyenin her zaman altta temel bir malzemesi var.

 

Bu söyleşi ilk olarak 4 Temmuz 2024 tarihinde artfulliving.com.tr adresinde yayınlanmıştır.



7 views

Comments


Commenting has been turned off.
bottom of page