Haberini ilk duyduğumuz andan itibaren gelişini büyük bir heyecanla takip ettiğimiz I Wanna Dance with Somebody: Whitney Houston filmi nihayet vizyonda. Ruhumuz zıp zıp; sadece çok iyi bildiğimiz şarkılardan dolayı değil, bu kurmaca filmde Whitney Houston’a hayat veren BAFTA sahibi Naomi Ackie’nin şimdiden Oscar’ı ve kariyerindeki yeri garantilediği performansı için de. Bu şahane iş için Anthony McCarten ve Kasi Lemmons’ı uzun süre övmek ve kutlamak gerekiyor: Bıçak sırtı, meselesi itibariyle hiç de öyle kolay olmayan ve çokça magazinsel bir şeye dönüşmüş bir konu hakkında, kurmaca filme giriştikleri ve altından fevkalade kalktıkları için.
Bu filmi beklerken 2018 Kevin Macdonald faciası belgesel film Whitney ister istemez akla geliyor. Kurmaca ve muhtemelen bambaşka bir formda karşımıza çıkacak bu işe de haliyle öyle bir yerden mümkün olduğunca mesafeli ve kuşkulu yaklaşıyorsunuz. Amy, Whitney ya da yaşayan bir örnek olarak şu an TikTok başta olmak üzere sosyal medyayı sallayan Britney gibi isimlerin hikayelerini, bir filme ya da diziye ihtiyaç duymadan ardında beliren bütün halleriyle az buçuk tahmin etmeniz olası. Orada yaşanan sıkışmışlığı görmemek gerçekten büyük körlük olur. Erkek sanatçılar için aynı stalker’lığı asla yapmayan medyanın kadın sanatçıların peşine düşmesi, en kapalısından en liberaline her şeyi inanılmaz muhafazakar ve erkek aklı bir yerden didik didik etmesi ve bir sanatçının özne olarak kendisini doğrudan ifade edeceği kanalların kadın ve kuir sanatçılar için bu denli kapalı olmasına yapılacak işlerin sanki yeni baştan kucak açmaması gerekiyor. Sistem seni içine dahil etmezken içine dahil olmadığın şey için yine seni suçluyor. 2018 yapımı belgesel filmin adı ve konusu Whitney ile ilgili ama filmde konuşmayan, sesini duymadığımız, yeniden susturulan bir Whitney görüyoruz.
Buradan yönetmenlere ve hikaye anlatıcılarına bir açık çağrı da ben bırakayım: Erkeklerin sürekli hikayenin ortasında belirmesi ve neredeyse başrol kadar yer kaplaması, sürekli hikayenin şiddet faili perspektifinden gösterilmesi ya da şiddet failinin olayı nasıl tasarladığını, duygu dünyasını dinlemek ya da bir insanı nasıl tükettiğini görmek olayı daha sahici ya da dramatik olarak kabul edilebilir kılmıyor; çığlık atasımız geliyor, gerçekten 😂 Yurdum semalarına girelim azcık; Bergen (2022) neydi öyle? “Bir tek şarkı söylerken utanmadım ben.” Erdal Beşikçioğlu gibi asarım keserim diyen ve medyanın sürekli bir güçlü figür atfettiği bir tip neden faili canlandırmak için seçildi? Kadın inanılmaz çaresiz, kader mahkumu; özgürleşmek için değil de sanki bir sonraki adımda bir erkekle yaşayacağı gerilim için hikayede ilerliyor gibi. Matematik üzerinden ilerleyen bir hikaye nefes alacak bir alan bırakmıyor yani. Üstelik hikaye fail/failler olarak konumlandırdığı ‘güçlü’ erkekler üzerinden şiddetin nasıl geliştiğini resmetmeye yönelik bir tercihe gidiyor. Kimin perspektifini izliyoruz gerçekten biz bu hikayelerde?
Yeni filme tekrar sıçrayacak olursak, filmin senaristlerinden Anthony McCarten aynı zamanda Bohemian Rhapsody’nin de (2018) yazarlarından biriydi. Başarılı bir örnekti; klişelerden nispeten uzak, sanatçıya, onun doğasına, inişlerine, çıkışlarına yer veren bir hikaye materyali vardı. Şu sahneyi hatırlar mısınız: Mercury’nin bir hastane çıkışında orada oturan bir hastayla kısa bir göz göze geldiği an ve sonrasında Mercury’yi hastane kapısından çıkarken görürüz. Filmin izleyici ve sanatçı arasında kurduğu beklenen bilindik sona dair tek ilişki bu ve burada kalıyor. Ki bunu da kör göze parmak gibi sunmuyor. Whitney Houston hikayesinde yine benzer bir metot uygulanarak, seyirci ile sanatçı arasında bu anlamda kısmi bir mesafe bırakılıyor. Çoğu sahnede zaten bildiğimiz ya da tahmin ettiğimiz gerçeklik bir yana o sırada sanatçının çıkmazları, aldığı anlık kararlar, mücadele etmesi ya da etmek istememesi esas izlediğiniz şey oluyor.
Mesele bakış açısını bir miktar sanatçı odağına kaydırmak. Söylemeye çalıştığım şey niyet okuyalım, şöyle düşünürdü ya da böyle düşünürdü demek asla değil. Topyekûn tanrısal bir bakış açısı üzerinden bir karaktere, yaşayan ya da yaşamış bir sanatçıya bakmanın aslında ne denli kısıtlı kaldığı. Çünkü odak bir noktada ona erişemediğiniz; onun sanatçı sizin de onu izleyen bir seyirci olduğunuz mesafeli bir bakış açısına denk düşmek zorunda kalıyor. Bu noktada hikayeye daha yakından katılmak nasıl mümkün olabilir? Hakkını teslim etmek gerekirse film gerçekten çabalıyor ve sakin sularda emin adımlarla yol alıyor. Ancak zaman zaman başrolün enfes performansı karşısında bazı önemli anlardan ısrarla uzak duruyor. Örneğin, Whitney’in kızı Bobbi Kristina Brown annesinden birkaç yıl sonra benzer sebeplerle hayata veda etti. Belgesellerin ısrarla yakın kadraj verdiği tur sırasında aranan uyuşturucu meselesi, bu filmde yerini beceriksiz beyaz bir çocuğa emanet ediyor. Hatta neredeyse hiç yok. Whitney’i tüketen şeyler vardı.
Örneğin, Macdonald’ın belgeselindeki Houston’ın çocukken bir kuzeni tarafından cinsel istismara uğradığı ihtimali de filmde asla kendine yer bulmuyor. Müzik biyografilerinin temelinde olan zorlu başlangıçlar, başarı, kriz ve kurtarıcı geri dönüş matematiğinin son halkası, bu hikayede uygun olduğu haliyle gerçekleşmeyeceği için Whitney’in 1994 Amerikan Müzik Ödülleri’ndeki performansının zaferine geri dönüş yapıyoruz. Sorular var, bunları görüyoruz ama cevap alamıyoruz. Bir kadının eşcinsel olup olmadığını didiklemek üzerine elbette bir merakımız yok. Orada değiliz zaten, kimse de olmasın 😂 Ama hikaye buna bir aralık açıyorsa meselenin peşinden gitmeli. Sırf hoşluk olsun diye sanki senaryoya eklenmemeli. Bu kadar temkinli hareket etmek aslında hiçbir şeye tam anlamıyla erişememeniz olarak son buluyor. 2018 Kasım ayında belgesel film için İstanbul Art News Chronicle’a yazdığım incelemede şöyle demiştim: “…Whitney’in uyuşturucuyla ya da arkadaşı Robyn ile olan ilişkisi; Bohemian Rhapsody’den cinselliğin ya da göçmenliğin şırıngayla çekilmesi noktasında aynı işlevi görüyor…” Whitney Houston bir gospel/R&B dehası mıydı? Yoksa sadece, büyük harcama yapan aile maliyetlerine karşın zorlanan ve bir turne programının stresini azaltmak için uyuşturucu kullanmak zorunda kalan birisi miydi?
Bu makale ilk olarak 3 Ocak 2023 tarihinde dadanizm.com adresinde yayınlanmıştır.
Comments