Hatay ve Kahramanmaraş olmak üzere Türkiye ve Suriye’de yer alan şehirler iki büyük ve ardından gelen artçı depremlerle günlerce sarsıldı. Yıkımın bıraktığı tahribat onarılması oldukça zor bir seviyede. Bu bölgelerde yaşanan kriz anı bir yana kadınların, çocukların, LGBTİ+’ların ve diğer marjinalleşmiş grupların yaşadıkları süreçler, hali hazırda varolan eşitsizlik düşünülünce bu kısma bakmayı, görünür kılmayı zorunlu kılıyor. Sanatçı Ateş Alpar, gazeteci Burcu Karakaş ve UNFPA Türkiye’den bu bölgelerde yaşayan kadınlar ve LGBTİ+’lar özelinde görüş aldık.

Doğal afetlerin yarattığı yıkımı tarif etmek çok zor. Bir şey söylemek güçleşiyor. ‘‘Normal’’, ‘‘yeni normal’’, ‘‘eski normal’’… Tanımlar ya da sıfatlar neye karşılık geliyor? İçinden geçiyoruz. Krizler çağının tam ortasında insanların hem ekonomik zorluk hem de belirgin ya da örtük aşağılanmayla yaşaması beklenirken bütün bunların yanında yine bunlara öfke ya da tepki emaresi göstermemeleri isteniyor. Aslında siyasal mekanın sınırları bu merkezde şekilleniyor. Kriz üstesinden gelinen şeyden ziyade idare edilen bir şeye dönüşüyor. Bütün bunlar olurken kamusal alanı kim sahiplenecek, kim bunun bir parçası olacak ya da aidiyet buradaki insanlar ve dışardan izleyen bizler için ne ifade edecek? Açmaya çalıştığımız şey dağılan bir yerden sokak siyasetine katılmak, onun parçası olmak ne anlama gelir sorusu değil. Aksine neyin ya da kimin bu alanlara karışabileceğine dair önceden belirlenen şeyler. Bir şeyin tam olarak parçası olmak yerine ötekilerin yaşamlarına ve eylemlerine dahil olmak ne anlama gelir? Yani prekariteye ve patriyarkaya karşı mücadelenin aynı zamanda ırkçılığa, milliyetçiliğe, göçmen karşıtı siyasete, kadın düşmanlığına, homofobiye ve sosyal adaletsizliğin her türlü biçimine karşı olması gerekir. Yakınlık ve karşıtlık biçiminin gerektirdiği sınır başka şeylerin sınırlarında dolaşmaktan ziyade bunların kesiştiği ortak zeminler olmalıdır. Bir şeye borçlu olmadan, minnet duymadan yaşamak mümkün. Buralarda gezinirken aklımız ve kalbimiz hali hazırda müthiş zorlandığını bildiğimiz kadınlar, çocuklar ve LGBTİ+’lar için havada kalıyor.
Yıkımın ardından kalacak yerlerin olmaması ve hava şartları, sokakta kalan insanların güvenliğine dair endişe yarattı. Bir grup insanın çaresizlikle yıkılmayan evlere geri döndüğü biliniyordu. Bu bölgede yaşayan kadınların menstrüel dönemde olması, hamile olması ya da LGBTİ+’ların bulundukları güvenli alanlardan çıkması ve yeni yerler araması bu gruplara ilişkin akla ilk gelenlerdi. Depremden etkilenen bölgelerde yaşayan kadınlar ve LGBTİ+’ların bir bölümü zaten Suriye’deki evlerini terk ederek Türkiye’ye gelen ve çok savunmasız durumda yaşayan insanlardı; buradaki insani yardıma güveniyorlardı. Şimdi evleri ve geçim kaynakları tamamen yıkıldı. Depremin ardından bu bölgelerde yaşayan trans kadınların bir kısmı diğer insanlar için oluşturulan bölgelerde istenmediklerine dair paylaşımlarda bulundular. Bu kış günü ayrımcılığa uğramadan nerede ve nasıl konaklayacaklardı? Birkaç kadın yeni doğan bebekleriyle ne yapacaklarını bilmez bir halde öfkelerini paylaştı. Okuyacağınız bu özel yazıda sürece ilişkin görüş vermesi için bu bölgeyi yakından takip eden sanatçı Ateş Alpar, gazeteci Burcu Karakaş ve UNFPA Türkiye ile iletişime geçtik. Kendilerine ve UNFPA Türkiye ile iletişimde aracı olan UNFPA Türkiye ekibinden Zeynep Atılgan Özgenç’e vakit ayırdıkları ve süreci görünür kıldıkları için teşekkür ederiz.
Ateş Alpar: "Depremden hemen önce iktidar ve çevresince hedef gösterilen LGBTİ+’lar, maalesef deprem döneminde de zorlu bir süreç yaşadılar."
Bu tip afet alanlarına devletin ve kurumlarının hemen gelmeyeceğini düşünüp ilk gün 6 Şubat’ta Hatay’a gitmek için yola çıktım. Amacım aynı zamanda Hatay’da afet bölgesine dair bir arşiv, bir hafıza çalışması yapmaktı. Fotoğraf makinem, ses cihazım, sırtımda küçük bir çantam vardı. Tabii gördüklerim karşısında şok geçirdim. Fotoğraf makinesini çantamdan çıkaramadım ilk gün. Enkazlardan yükselen sesleri duyunca yardım etmeye çalıştım. Kimse yoktu. Yerel halk kendi yarasına merhem oldu ilk hafta. Taşları ellerimizde eldiven, başımızda kask olmadan çıkarmaya çalıştık; birinin daha sesini duyabilir miyiz diye günlerce uyumadan enkazları kaldırmaya uğraştık. Devletin kaynaklarını afet bölgesinin tamamına eşit biçimde bölüştürmediğini de görmüş olduk.
İlk hafta çadır, su, gıda yoktu. Çocuklar sokakta üşüyordu. Oradaki en temel ve acil ihtiyaçlar hijyenik malzemeler, iç çamaşırı, pijama, ayakkabı, kıyafet, gıda ve temiz su kaynakları. Bunların hiçbiri ilk hafta yoktu. Temel fiziki ihtiyaçların olmayışının yanında ayrımcılık da göze çarpıyordu. Özellikle kadınlar ve LGBTİ+’lar yemek sırasına giremiyordu. Daha sonra ben ve birkaç arkadaşım Hatay’daki LGBTİ+’lara dair ne yapabiliriz diye düşünürken gıda, çadır temin etmeye ve şehir dışına çıkmak isteyenlere araç bulmaya çalıştık. Dayanışma ve mücadeleyle bir aradalığı örmeye çalıştık. Hatay’da bu zaten vardı. Ancak cemaatlerin, tarikatların ve eril zihniyetin ağırlığı işleri zorlaştırıyordu. Depremden hemen önce iktidar ve çevresince hedef gösterilen LGBTİ+’lar, maalesef deprem döneminde de zorlu bir süreç yaşadılar. Afet bölgesinden çıkmak isteyip çıkamayanlar, yemek sırasında kendilerine yemek verilmeyenler, evsiz barksız kalanlar en zorlu zamanları yaşadılar. LGBTİ+’lar en temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken bile çekindiler. Çadırlarda rahat edemediler; şehri terk etmeye çalışırken ya araçlara alınmadılar ya da şiddete maruz kaldılar. Türkçe konuşmayan Suriyeliler yardım isterken çekiniyordu. İhtiyaçlarını gönüllü kadınlara sessizce söyleyen çadır kentin kadınları…
İnsanlar enkazdan çıkarıldıklarında da kefensiz ve teşhis edilmeden gömüldü. Çoğu insan kağıtlara, yerde bulunan kıyafetlere sarılarak gömüldüler. Enkazdaki görüntülere baktığımda kadınların kendilerinden önce çocuklarını kurtarmaya çalıştığı ve onları kurtarmaya çalışırken hayatını kaybettiği anlaşılıyordu. Enkaz başında günlerce dondurucu soğuğa rağmen çocuğunun çıkmasını bekleyen anneler, annesini bekleyen çocuklar, abisini ablasını, komşusunu bekleyen insanlar vardı. İnsanlar uyurken üstlerine ne giymişlerse öyle bulundular; battaniye sevkiyatı bile çok geç gerçekleşti.
Mülteciler için durum çok daha kötüydü. Mesela bir çadırda dört kadın, bir çocuk yaşıyordu ve o çadır aslında üç kişilik bir çadırdı. Mülteci olduğu için yardım gelmez diye enkaz altında bağırmadan bekleyenler olduğunu da gördüm. Plansızlık, koordinasyonsuzluk, dağıtım problemi, ayrımcılık, kayırmacılık, bölgenin kültürel yapısına uymayan propagandaların yapılması, yüzlerce asker ve polisin büyük zırhlı silahlarla sürekli dolaşması halkı tedirgin etti. Irkçılığın, göçmen düşmanlığının, ayrımcılığın deprem bahane edilerek normalleştirilmesine, deprem mağdurlarının birbirine kırdırılmasına izin vermeyelim. Halkların dayanışmasını güçlendirelim. Birbirimizin yarasını sarmaya devam edelim.
Bölgede yakınlarını kaybeden, evleri yıkılan herkese göğsümde bir taş ile sarılıyorum. Dayanma gücü diliyorum.
Burcu Karakaş: "Kadınlara yönelik sağlık sisteminde acilen yeter seviyede bir ortamın oluşturulması gerekiyor."
Depremzedelerin ihtiyaçlarına göre bir havuz oluşturmak ve buna göre hareket etmek gerekiyor. Bu havuzlara ilk etapta, büyük oranda ihtiyacı olanların kadınlar olduğunu söyleyebiliriz. Hijyen sorunu kadınları özellikle birebir etkiliyor. Acil çare bulunması gerekiyor ama nasıl olacak bunu ben de net göremiyorum. Benim orada gördüğüm tabloda bulunacak bir çare yok ne yazık ki. Mevcut koşullar içinde bir önlem alınabileceği izlenimi yaratmıyor bende. Ve sorunlar giderek daha da büyüyecek.
Hamile kadınlar var; onların ihtiyaçları var. Kadınların bir kısmı stresten erken doğum yaptı. Kadınlara yönelik sağlık sisteminde acilen yeter seviyede bir ortamın oluşturulması gerekiyor. Ancak oradaki durumu gördüğüm için söylediklerimin ne denli sonra gerçekleşeceğini de görüyorum. Hijyenik ped çok önemli bir ihtiyaç ve benim orada bulunduğum süre boyunca hâlâ bir eksiklik vardı. Ya da kadınlar başka türlü bir ihtiyaçları olduğu zaman da kadın görevli görmedikleri takdirde söyleyemeyebiliyorlar. Bu nedenle kadın görevli sayısının artırılması talep edilmişti. Regl döneminde olduğunuzu düşünün örneğin, kullanabileceğiniz temiz su yok ve çöpler ortada. Türk Tabipler Birliği vajinal enfeksiyonların ve mantar enfeksiyonlarının arttığını söylemişti.
UNFPA Türkiye: "Deprem bölgesinde şu anda üreme sağlığı hizmetlerine acilen erişmesi gereken yaklaşık 226 bin hamile kadın var. Bunların tahmini 25 bini bir ay içinde doğum yapacak."
Tüm Türkiye’yi derinden sarsan, 11 ilde yaklaşık yüzbinlerce yaşamı alt üst eden depremlerden etkilenen yaklaşık 16 milyon kişinin yarısını kadınlar ve kız çocukları oluşturuyor.
Sevdiklerini, evlerini, birikimlerini ve tüm eşyalarını kaybetmiş olan bu kadınların pek çoğu şu anda çadırlarda, zor koşullarda yaşıyor. Sağlık kuruluşları ve UNFPA destekli merkezler de dahil olmak üzere binlerce bina yıkıldı veya hasar gördü ve bu durum, kadınların en çok ihtiyaç duydukları anda üreme sağlığı ve şiddetten korunma bilgilerine ve hizmetlerine erişimini kesintiye uğratıyor.
Afetler cinsiyetten bağımsız olaylar gibi gözükse de aslında sonuçları itibariyle toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirirler. Özellikle afet yönetimlerinde kadınlar ve kız çocuklarının barınma, yemek gibi hayati ihtiyaçların yanında, özelleşmiş destek gerektiren temel ihtiyaçları da ortaya çıkar.
Hamilelikler afet dönemlerinde de devam ediyor, doğumlar da öyle. Adet döngüleri de. Bu yüzden insani yardım müdahalelerinin, desteğe ihtiyaç duyan kadın ve kız çocuklarına sağlık ve koruma alanlarında gerekli bilgi ve hizmetleri sağlamaya odaklanması ve bu desteğin kesinlikle ötelenmemesi gerekiyor.
Deprem bölgesinde şu anda üreme sağlığı hizmetlerine acilen erişmesi gereken yaklaşık 226 bin hamile kadın var. Bunların tahmini 25 bini bir ay içinde doğum yapacak. Temel hijyen ihtiyaçlarının yanında, bu kadınların acilen nitelikli, sürekli ve güvenli üreme sağlığı hizmetlerine de erişmesi gerekiyor.
Öte yandan, kriz durumlarında, kadınlar ve kız çocukları ve diğer kırılgan gruplar artan şiddet riskiyle de karşı karşıya kalırlar. Deprem bölgesinde çok sayıda kadın ve çocuk, travmatize oldu ve psikososyal desteğe ihtiyaç duyuyor. Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman’da kadına yönelik şiddet vakalarına müdahale hizmetleri sunan kamu tesisleri yıkıldı. Halihazırda koruma altında olan toplumsal şiddete dayalı şiddete maruz kalanlar ve depremin ardından hassasiyetleri artan kırılgan gruplar için daha uzun süreli güvenlikli barınaklara ihtiyaç devam ediyor.
UNFPA, üreme sağlığı bilgi ve hizmetlerine erişimi, güvenli hamileliği ve doğumu desteklerken, istismar ve şiddetten uzak yaşama hakkı da dahil olmak üzere, kadınların ve kız çocuklarının sağlığını ve haklarını korumak için, kamu kurumları ile koordinasyon içinde, ortaklarıyla birlikte ilk günden beri sahada.
UNFPA deprem bölgesinde; Diyarbakır, Şanlıurfa, Adana, Adıyaman ve Hatay’da partnerleri ile birlikte, mobil ekipler ve hizmet birimleri aracılığı ile üreme sağlığı ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet dahil koruma alanında bilgi, malzeme ve hizmet sağlıyor. Doğum öncesi, doğum sonrası ve yenidoğan bakımı hizmetleri sağlayan ekipler ayrıca, toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz kalan kadınlara da psikososyal destek sağlıyor. Ekipler aynı zamanda temel hijyen malzemelerini içeren kadın sağlığı kitleri ile yeni doğum yapan annelerin ve yenidoğan bebeklerin temel ihtiyaçlarını içeren anne-bebek sağlığı kitlerini de ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyorlar.
UNFPA daha çok kadın ve kız çocuğuna ulaşabilmek için, bir destek çağrısı da yayınladı. Türkiye’de depremden etkilenen bölgelerde hayat kurtaran cinsel sağlık ve üreme sağlığı ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti önleme çalışmalarımıza destek vermek isteyenler web sitemizdeki bağış linki üzerinden bize katkıda bulunabilirler.
Bu makale ilk olarak 27 Şubat 2023 tarihinde dadanizm.com adresinde yayınlanmıştır.
Comments